EŞİTLİKÇİ BİR DÜZEN, YENİ BİR CUMHURİYET İÇİN MÜCADELEYİ BÜYÜTELİM
2020 yılında bütün dünyayı etkisi altına alan Covid-19 salgını kapitalizmin insanlığa bir gelecek sunmadığı gerçeğini bir kez daha ortaya çıkarmıştır. Pandemi, var olan eşitsizlikleri daha da derinleştirmiş, sermaye sınıfı kârına kâr katarken emekçiler işsizlik ve yoksullukla baş etmek zorunda kalmıştır.
Sömürünün daha da derinleştiği bu dönemde salgın, emekçilerin kazanılmış haklarına dönük saldırıların bahanesi haline getirilmiştir. Pandemi ile birlikte ekonomik kriz derinleşmiş, AKP’nin “güçlü ekonomi” söylemlerinin aksine bugün milyonlarca emekçi, salgın ve açlık ikilemi ile karşı karşıya bırakılmıştır. Ücretsiz izin ve kısa çalışma uygulaması ile işsizler ordusu büyümüş, esnek, kayıt dışı ve güvencesiz çalışma temel istihdam biçimleri haline gelmiştir.
Bu süreçten en fazla etkilenen yine kapitalizmin ucuz işgücü olarak gördüğü kadınlar olmuştur. Ülkemizde salgın öncesinde de düşük olan kadın istihdamı daha da azalırken çalışma yaşamındaki emekçi kadınlar için kayıt dışı ve güvencesiz istihdam katlanarak artmıştır. Eğitime ara verilmesi ve uzaktan eğitime geçilmesi, çocuk bakımı, hasta ve yaşlı bakımı, sağlık hizmetlerine erişimde yaşanan sıkıntılara ek olarak daha fazla hijyen ve sağlıklı beslenme ihtiyacı, kadınların ev içi yükünü de arttırmıştır.
Bununla birlikte, ev kadını olarak kabul edilen, işgücü rakamlarına dahil edilmeyen ve bir başka aile ferdinin gelirine bağımlı olan milyonlarca kadın da yoksulluk ile karşı karşıyadır. AKP iktidarının “güçlü ekonomi” söylemleri kadar “yoksulluğu bitirdik” propagandası da hamasetten ibarettir. Pandemi sürecinde açıklanan tedbir ve teşvik paketleri ile sermayeye çok büyük miktarlarda kaynak aktarılırken, emekçiler için belirlenen asgari ücret açlık sınırında kalmıştır. Emekçi kadınların büyük çoğunluğu ise asgari ücretin dahi altında çalışmaya mahkum edilmektedir.
Ülkemizde derinleşen sömürünün yanı sıra bugün gerici politikalar da başta kadınlar olmak üzere bütün emekçi halkın yaşamını cendereye sokmaktadır. En yetkili ağızlardan, yoksulluk karşısında sabır, kabullenme ve tevekkül vaaz edilirken, kadın erkek eşitliğinin fıtrata aykırı olduğunu her fırsatta ilan eden iktidar, kadınları aile içi rolleri ile tanımlamakta, dinsel referanslarla yeni bir toplumsal yapı inşa etme gayretini açıkça ortaya koymaktadır. Eğitimin her kademesinde yaşanan gerici dönüşüm, karma eğitimin tartışmaya açılması, kadın üniversiteleri projesi, sosyal yaşamda karşılaştığımız haremlik-selamlık uygulamalar hedeflenen yeni toplumun ipuçlarıdır. Laikliğin fiili olarak tasfiye edildiği, tarikat ve cemaatlerin devletin her kademesine yerleştiği, Diyanetin ideolojik işler bakanlığı gibi her konuda fetva verdiği AKP’nin “Yeni Türkiyesi’nde” kadınlar ikincilleştirilmekte, şiddete uğramakta ve öldürülmektedir.
Kadına yönelik şiddet ve kadın cinayetleri artarken İstanbul Sözleşmesi’nin seçim pazarlığı konusu haline getirilmesi ise iktidarı ve muhalefetiyle nasıl bir gerici zihniyetle karşı karşıya olduğumuzu gözler önüne sermektedir. Bunun yanı sıra “Yeni anayasa” gündemiyle de “Yeni Türkiye”yi kayıt altına almak isteyen iktidar cephesi, zaten kağıt üzerinde kalmış olan ve başta laiklik ilkesi olmak üzere, Cumhuriyet’ten geriye kalan kırıntıları da tasfiye etmeyi hedeflemektedir.
Emekçilerin uluslararası sermayeye ucuz işgücü olarak pazarlandığı, sömürünün, yoksulluğun, işsizliğin kader olarak dayatıldığı, laikliğin tasfiye edildiği, dinci gericiliğin temel ideoloji haline getirildiği, kadın ve çocuklara yönelik şiddet ve istismarın her geçen gün arttığı, kadınlara yaşam hakkı tanımayan bu düzen değişmelidir. Yarın kurulacak olan eşit, özgür ve aydınlık bir toplumsal düzen emekçilerin, kadınların ve gençliğin mücadelesi ile şekillenecektir.
Kapitalizme karşı düzen değişikliği için mücadele eden sosyalistlerin ve işçi sınıfının bize bıraktığı miras, 8 Mart’ın güçlü ve gerçek bir iradeye dayandığını göstermektedir. Bu tarihsel gerçek bugün her zamankinden daha fazla sosyalist kadınlar tarafından vurgulanmalıdır.
Kadınların kurtuluş koşullarının ancak toplumsal bir kurtuluş zemininde gerçekleşebileceğini, bunun da bütün üretim ve bölüşüm ilişkilerinin değişmesini, yeni bir toplumsal düzeni hedefleyen “sosyalist bir kurtuluş programı”yla mümkün olduğunu tarihsel birikimimiz bize göstermektedir.
Bugün bağlamından kopartılarak “kutlanan”, sermayenin liberal ve gerici ideolojik salgılarına ve manipülasyonuna açık hale gelmiş olan Dünya Emekçi Kadınlar günü emekçi sınıflarındır ve geri alınmalıdır!
8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü biz emekçi kadınların ve işçi sınıfı mücadelesinin önemli bir uğrağıdır. Bu tarih, emekçi kadınların bir asrı aşan mücadele deneyiminin ileriye taşınması gereken önemli bir mirastır. İhtiyacımız olan, bu birikime dayanarak sömürüye, gericiliğe ve cinsiyet ayrımcılığına karşı eşitlikçi, özgür ve laik bir düzen, yeni bir cumhuriyet için mücadeleyi büyütmektir.
Yeni anayasa tartışmalarının karşısına emekçilerin anayasasını çıkarmak için, pandemi sürecinde yaşanan krize, sömürüye, işsizliğe karşı birlikte mücadele etmek için, gerici politikalarla kadınların haklarının gasp edilmesine karşı sesimizi birlikte yükseltmek için, ilerici, devrimci, sol, sosyalist kamuoyunu ve kadın örgütlerini, 8 Mart’ta eşitlikçi bir düzen ve yeni bir cumhuriyet için yan yana gelmeye, dayanışmayı ve mücadeleyi büyütmeye çağırıyoruz.
Eşitlikçi bir düzen, insanca bir yaşam mümkündür.
İLERİCİ KADINLAR DERNEĞİ
12.02.2021